16 Ocak 2012 Pazartesi

Kahve makinelerini seviyorum.

Aslında yazının başlığı biraz yanlış oldu sanırım. Kahve makinelerini sevmiyorum. Bir kahve makinesi ile uzun süredir aşk yaşıyorum. Kahve makinelerinin kahvelerine bayılıyorum. Tüm kahvelerine bayılıyorum diyemem sanırım çünkü son 4.5 senedir aynı makineden aynı kahveyi içiyorum. Fakültenin zemin katında duruyor bu kahveci. 1 lira karşılığında kahve seçiyorsun ya da çay ya da salep. Salep yapabiliyor olmasına epey şaşırmıştım. Çayı nasıl yaptığı hakkında ise hiçbir fikrim yok. Çayı bence dem ve su ile karışık bir halde ve elbette sıcak olarak muhafaza ediyor ve insanlar “çay” düğmesine bastıkça onu veriyor. Çay 50 kuruş bu arada. 1 lira değil. Makinenin adı/markası aklımda değil. İçtiğimse basit bir sütlü kahve. Aslında bardak da minicik ki ben türk kahvesini bile koca kupalarda içerim. Sütünden mi kahvesinden mi bilmiyorum çok lezzetli. Ne Starbucks, ne Nero. Bu makine benim kahveye olan inancımı artırıyor. Ama bazen öyle komik ki, sanki makinenin canı kahve yapmak istemiyor. Paranı alıyor ama boş bardak veriyor. Bazen bardak ve karıştırıcı (yine kahve yok). Bazen bardağa azıcık süt doldurup kahve koymayı unutuyor. Zaman zaman da her şeyi tam yapıp bardağı deviriyor. Komik değil mi? Hani romanlarda da karakterleri hataları ve sevapları ile severiz, hataları ve sevapları olmayanları gerçek bulmayız ya. Tam da onun gibi. Bu makine, insan aklının ve pozitif bilimlerin ürünü. Adamlar ve kadınlar düşünmüş, yapmışlar. Kahvenin kökeninde ise elbette işgaller, zorla çalıştırılan yerliler vs. Şimdilik bunları düşünmeyelim. Ne diyordum. İşte böyle arada hatalar yapması o makinenin içinde minik bir adam yaşadığına inanmama sebep oluyor bazı bazı. Siparişleri alan, yapan ve boş vakitlerinde Posta gazetesinin bulmacalarını çözen. 

Olamaz mı? Olabilir.

1 yorum:

  1. o makina bozulmuş. bizim şirkette de vardı. alın götürün yenisini getirin demiştik. hemen değiştiler. bu arada kahvesi en kötü yer starbucks... bana göre

    YanıtlaSil